-->

18 Temmuz 2013 Perşembe

Dünya'nın İlk Günü (İmparatorluk Serisi)


Bir sultan, bir elçi ve bir yeniçeri... Üç farklı bakış açısıyla yazılmış çok güzel bir roman tanıtacağım şimdi sizlere.
Kitap diğer kitapların aksine çok farklı bir anlatımla yaklaşmış olaylara ve İstanbul'un Fethini HARİKA bir yorumla anlatmış.
Önce Fatih'in çocukluğu, nasıl yetiştiği, tahta çıkışını okuyorsunuz. Kitap yavaş yavaş olayların içine çekiyor sizleri. bir zaman sonra sanki fetih gerçekleşirken orada izliyormuş hissi uyanıyor. Belki de bir karakterde can buluyor aniden kişiliğiniz.
Sadece ana karakter de değil yan karakterler de gayet güzel işlenmiş. Hepsinin ayrı bir ağırlığı var.
Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.

Dünya'nın İlk Günü Tanıtım Videosu

Cankurtaran


1. Bölüm


       Yaz  tüm güzelliğiyle renklendirirken dünyayı güneş masum göz kırpışlarıyla yakıp kavuruyordu .Zümra  5 yıldızlı bir otelde ailesiyle güzel bir yaz tatili geçiriyordu.Ama her şeyin bir tatili olmasına karşın  ailede Zümra gündemi maalesef tatile çıkamıyordu.

Fırat:Abla nasılsın bugün?
Zümra:Senin bu kuşku uyandıran sözlerini duyana kadar gayet iyiydim.
Fırat:Aşk olsun  nasıl olduğunu merak ettim sadece.Neden bir sebep arıyorsun ki?
Selma:Tamam sabah sabah sizi çekemem.Tatilde bari rahat edelim yavrum.
Zümra:Elbette anneceğim.
Fırat:Yağcı sende.Tamam anne.
Kemal:Günadın herkese.
Selma:Hadi herkes uyandığına göre kahvaltıya inebiliriz.

Kahvaltıda…

Fırat:Anne ben kahvaltıdan sonra havuza gideceğim.Beraber gidelim derdim ablacığım ama malum…Seni kurtaracağım derken bu güzel günü heba etmek istemiyorum.
Zümra:Çok komik.
Selma:Fırat ablanla biraz daha saygılı konuşmayı dene.
Fırat:Belki simit ve kolluk takarsa olur.Hayır sadece birini taksın diyeceğim ama onun mükemmel şansından birine mutlaka bir şeyler olur.
Kemal:Yeter artık bu kadar şamata ablanla gidiyorsun.Bu kadar abartmasan belki yalnız git derdim ama kendin kaşındın.
Zümra:Pışık…
Havuzda
Zümra:Ya bi ıslanıp çıkacağım fazla açılmam merak etme.Hem çıkınca krem süreceksin unutma.
Fırat:Aman boğulma da ne istersen onu yap.Ben sen çıkana kadar girmeyi düşünmüyorum zaten.

Elbette ki cankurtaranların da gözleri havuzdaydı ama içlerinden biri henüz işine adapte olamamıştı.Aklı hala babasının sözlerindeydi.
Merih ne bu sınav sonucu!O kadar özel ders ,dershane… O kadar parayı ha çıkıp bir binadan savurmuşum,ha dershanecilere yedirmişim aynı nane. Yok sana rahat battı galiba.Ha yeniden hazırlanırım.İşte yeniden dershaneye kaydolurum gibi bir fikre kapılırsan da yanılırsın.Artık ne halin varsa göreceksin.Bizim meşhur dükyanda çalışırsın mesela.Yeniden o kadar masrafa giremem duydun mu beni.

 Beyninde yankılanan bu sesi bir kenara bırakma yetisi bulmuştu kendinde neden sonra.Yeniden görevinin önemini hatırlayarak havuzdakileri incelemeye başlamıştı.
Fırat:Garson bakar mısın?

Garson:Buyr…
Fırat:Ahh..Ne yaptığını sanıyorsun sen böyle.İnanmıyorum ya.
Garson:Yardım ediyim efendim.
Fırat:İstemez gidip değişeceğim.
Bir an için Zümra’nın havuzda olduğunu unutmuştu.Ne olurdu sanki biraz kendine hakim olabilen biri olsaydı.Ama adı bir kere aykırı kaçıyordu tüm bu sadeliğe Fırat'ın.
Zümra ise havuza girmişti ama kenar kenar gidiyor ve rezil olmamak adına elinden geleni yapıyordu.En sonunda merdivene kadar gelmişti.Artık çıkması gerekti.Güzelce çıktı havuzdan.
Gül:Aaa kimler varmış burada..
Zümra:Gül sen burada mıydın ya.Hiç haberim olmadı bak.Okullar kapanınca yüzünü gören cennetlik.
Gül:Tamam ya bırak şimdi sorgu suali.Ben de arkadaşlar buldum kendime.Takılıyoruz işte.Bak tanıştırıyım seni.Çocuklar bu arkadaşım Zümra.
Cihan:Memnun oldum.Madem Gül’ün arkadaşısın ondan sonraki sırayı sana verelim aramıza hoş geldin demiş oluruz hemde.1 2 3…Hadi hep birlikte yeni kurbanımız Zümra.
Gül:Durun..

Gül Zümra’nın pek iyi yüzme bilmediğini çok iyi biliyordu ama bunu anlatacak kadar zaman bulamamıştı maalesef.İşin kötü tarafı o da kurtaracak kadar iyi sayılmazdı.
Zümra’yı iterken herkes onunla atlamış ve arkadaşlar birbirine şakalar yapmaya başlamışlardı.Zümra ilk başta yüzebileceğini düşünse de bu fikrin yanlış olduğu ortadaydı.Fırat’tan ses yoktu.İyi ama kimse fark etmiyor muydu?Aksi gibi sesi de kısıktı.Su yuttukça da iyiden iyiye sakinliğini yitiriyordu.
Merih birden birinin suya batıp çıktığını fark etti.Ama bir türlü boğulup boğulmadığına karar veremiyordu.O halde bir insan için oldukça sakindi.Bu karar aşamasının ardından suya atlayıp kısa zamanda boğulan kızın yanına vardı.Bir koluyla kızı tutup nefes almasını sağlamış diğer kolunun yardımıyla da sırt üstü yüzerek kızı çıkarmıştı.
Merih:Açılın.Nefes almasına izin verin.
Zümra klorun hafiften yaktığı gözlerini yavaşça aralamıştı.O buğday tenli delikanlı soran endişeli gözlerle bakıyordu kendisine.
Merih:İyi misin?
Zümra:Evet iyiyim.
Merih:Sakın.Biraz böyle kal.Nefes alıp verişin düzene girene kadar.
Zümra başıyla onaylamıştı söyleneni.
Gül:Öyle gördüğünüz herkesi havuza itmek de neyin nesi?Ya ona bir şey olsaydı.Yaz siz cankurtaran bey ölünce mi çıkarmayı planlıyordunuz?
Merih:Öyle sakindi ki ben bir an karar vermedim.
Zümra:Abartmayın artık ya.Ben iyiyim.Gül sakinleş biraz.Size de teşekkür ederim.Hayatımı kurtardınız.
Merih:Ne demek vazifem.Gerçekten kusuruma bakmayın bu ilk günüm ve o kadar sakindiniz ki emin olamadım.
Zümra:Dediğim gibi endişelenecek bir şey yok.
Gül:Gel canım biz yukarı çıkalım.İyi günler size de.
Merih:İyi günler.

Eve gittiğinde ise daha büyük çaplı bir panik havası vardı. Gül her şeyi bir çırpıda anlatmıştı.

Fırat:İnanamıyorum ya iki dk ortadan kayboldum başına gelmeyen kalmamış.O garson o kadar sinir etti ki beni. Afedersin daha dikkatli olmalıydım.
Selma:Kızım!Ne oldu sana böyle.Hiç haber de vermiyorsunuz.Başkalarından öğreniyorum olanları.Aşk olsun size yani.
Zümra:Anne endişelenecek bir şey yok.
Selma:Merak etmeyin artık bu işe bir el atmamın vakti geldi anlaşılan.


16 Temmuz 2013 Salı

Westmoreland Serisi 1i: Düşler Krallığı

Julia'dan sonra en iyi tarihi kitap yazarı Judith McNaught'un soğuk ve sert iskoç beyleri ile cesur ve güzel kadınlarıyla tanışmaya hazır olun. Westmoreland Serisinin ilk ve bana göre en iyi  kitabıdır bu kitap.
Hikayemiz Kurt lakaplı soylu savaşçı Royce'nin, iskoç dükünün kızı Merrick ve onun kız kardeşini rehin almasıyla başlar. Merric çok çetin ceviz bir kızdır. Ona doğunun incisi de derler. Annesini kaybedince gaddar babası ve kardeşleri ile yaşamak zorunda kalmıştır. Bu da onu çok güçlü bir karakter haline getirmiştir. Merric, Royce'den kaçmak için her şeyi yapar. Ama sonunda hep çuvallar. Bu sırada başta birbirlerini öldürmek isteyen ikilimiz arasında bir sevgi doğar. Royce, Merric'e çok bağlanır onu elinde tutmak için kız kardeşini kullanarak Merric ile yatar. Fakat, Merric'in kardeşi onu Royce'den kurtarır. İkilimiz düşman ülke çocukları olduğundan yanlış anlamalara maruz kalırlar. İngilizler Merric'e sürtük derler. İskoçlar ise Merric Royce'yi kandırdığı için onunla alay ederler. Dedikodular baş gösterince bunu önlemek isteyen kral, Royce ve Merric'i evlendirir. Royce'yi de Claymore Dükü ilan eder. Merric bekaretini elinden alan kocasından başta nefret etse de ona olan aşkı her şeye üstün gelir. İkilimiz mutlu mesut yaşarlar. Lakin bu da uzun sürmez bir yanlış anlama sonucu Royce Merric'in kardeşini öldürür. Bundan sonrasını yazmayayım baya bir bölümü özetledim. İkilimizin sonunu okuyup görün. Gerçi her roman gibi bununda nasıl bittiği belli. 
Kişisel Yorumum:
Beni Julia kadar etkilemese de etkileyici bir dili var Judith'in. Ama her karakteri birbirinin aynı. Kötü, acımasız erkekler, yabancı gelinler. Bir sürü yanlış anlamalar. Bunlar klasik tarihi roman karakteri özelliği olsa da beni bazen sıkıyor. Bu kitap ta öyleydi. Aşırıydı. Bazılarına göre bir şahaser olan bu kitapta benim için eksik kalan bir şeyler vardı. En basiti, Bridgerton erkeklerinin inceliği Kurtta yoktu. Bildiğin öküzdü. Ve kızımız cesur ama saftı. Yanlış anlamalar zaten sinirlerimi zıplattı. Öte yandan Royce çok kabaydı. Hadi geçtim hepsini tam mutlu olacaklar derken sen git kızın abisini öldür. Hem de suçsuz yere. Kızın yerinde ben olsam daha bile kötü davranırdım. Çok yumuşak davrandı. Asla da affetmezdim. Yazar bu yüzden abartmış. Kardeşini öldürtmeseydi bu kitaba 10 puan verecektim. Fakat kardeşini öldüren biriyle ne yaparsa yapsın kızın barışmasını midem kaldırmadı. Bu yüzden;
Puanım: 7

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Ejderha Serisi 1: Ejderin Aşkı

Uzun süredir kitap tanıtımı yapamıyordum. Ama sizlere çok değişik bir seriyle geri döndüm. Serimizin adı ''Ejderha Serisi'' adından da anlayacağınız üzere ejderhaları ve hayat eşlerini bulmalarını anlatıyor. Ama bu ejderhalar öyle bildiğiniz gibi değil. İnsana dönüşüyor, büyü yapabiliyor, konuşabiliyor, dahası insanlara aşık olabiliyor. Ejderin Aşkı biraz ters başlamış bir kitap. Aslında kitap 2 ayrı hikayeden oluşmakta. Ters olmasının sebebi ise kral ve kraliçenin hikayesini ikinci bölümde vermeleri bu yüzden size tavsiyem önce kitabın 2. Bölümü olan Ateşler ve Zincirlerden başlamanız diyor, 2. bölümden tanıtımıma başlıyorum. Hikayemiz şımarık ejder prenses Rhiannon ve korkusuz ejder savaşçı Bercelak'in aşkını işliyor.  Prensesin annesi ondan hayatı boyunca nefret etmiştir. Çevresindekiler prensesi sürekli hor görüp, ezmişlerdir. Bu da yetmezmiş gibi annesi, prensesi hiç sevmediği savaşçı Bercelak ile evlendirmeye kalkınca prenses isyan bayraklarını çeker. Nefret ettiği kindar savaşçı Bercelak ile evlenmek istemez. Ama Bercelak prensese gördüğü ilk andan beri aşıktır. Ve onunla evleneceğini duyunca sevinçten ağzı kulaklarına varır. Lakin inine gittiğinde prensesi kapısında bulunca sevinci kursağında kalır. Çünkü prenses insan şeklindedir ve ejderha bedenine geri dönememektir. Bercelak prensese ne kadar aşıkta olsa onu kendisine aşık etmek için zorba tekniklere başvurur. Başarır tabii ki. Kitabın sonlarına doğru Kraliçe Bercelak'tan kızını öldürmesini ister. İki arada bir derede kalan savaşçı hayatı pahasına sevgilisini korumaya karar verir. Bu işte onlara Bercelak'in çapkın babası yardım eder. Ve kraliçeyi deviren prenses onun yerine ejderhaların kraliçesi olur. Bercelak ile damgalanarak hükümdarlığını yönetir. Ve altı küçük ejder doğurur. İşte bizim asıl hikayemizde bu altı ejder yavrusunun aşkları...

Gelelim asıl hikayemize; 2. bölümün sonunu okuyanlar en son anne ve babalarını basan minik ejderleri görmüştür. Bunlardan en büyükleri kara ejder Fearghus bir prens olmasına rağmen ininde yaşayan, asosyal, öfkeli, kimseyi yakınına yaklaştırmayan bir ejderdir. Onun böyle olmasının sorumlusu tabii ki babası Bercelak. Aslında dedesi demeliydim. Nitekim Bercelak'in çapkın babası uçkuru düşük ejderha çocuklarını katı yetiştirmeseydi tüm bunlar olmazdı. Yinede ben sevdim bu torunları. Babalarından daha romantikler. Öhöm! Öhöm! Konudan birazcık saptım sanırsam. Neyse bu huysuz ejderimiz ininde uyurken dışarıdaki savaşın gürültüsüne dayanamayıp, savaşa müdahale eder. Savaş meydanındaki herkes ondan deli gibi kaçarken, Kanlı Annwyl, kaçmaz ve kaderine razı olur. Kızın cesaretinden etkilenen Fearghus, insanlardan uzak durmak istese de onu inine götürür. Ve iyileştirmek için kız kardeşinden yardım ister. Kardeşi Morfyd, bir beyaz ejder cadıdır. Ama insanlar onu cadı sandıkları için yüzünün bir bölümünü kesmişlerdir. Buna Annwyl'in abisi Kasap Lochan neden olmuştur. (Gerçi bunlar abi kardeş çatlaklar.) Annwyl kendine geldiğinde çoktan Fearghus için bir şey ifade etmeye başlamıştır. Annwyl, Fearghus'tan abisini yenmek için yardım ister. Başta buna karşı çıksa da ejderimiz sevdiği kadını kıramaz ve kabul eder. Böylece ejderimizin çift taraflı yaşamı başlamış olur. Gündüzleri insan kılığında kızımızı eğitirken geceleri ejder olarak onunla sohbetler eder. Kızımızda gündüzleri ona kılıç kullanmayı öğreten şövalyesiyle yatarken, geceleri ejderinin sırtında uyur. Gerçi her zaman ejderini daha çok sevmektedir. (Diyorum ya çatlak diye) Günler böyle akıp giderken bir gün ejderin babası Bercelak çıkagelir ve kızımız onun kuyruğunu kopartır. (Burada çok gülmüştüm. Çok saçma geldi.) Bu arada  kızımız, Fearghus'un aslında şövalyesi olduğu gerçeğini fark eder. Arkasından anlayacağınız üzere onu terk eder. Ama ejderimiz allem eder kallem eder sevgilisinin kalbini yeniden kazanmayı başarır. Önlerindeki en büyük engel kraliçedir. (Cadı Rhiannon, hala ilk kitaptaki kadar uyuz ve Bercelak hala onu zincirliyor. Ne fantezi ama!) Kraliçe Annwyl'den hoşlanmış olacak ki ona 600 yıl ömrü uzatacak bir büyülü tılsım verir. Bu da Annwyl'in abisini yenip savaşı kazanmasını sağlar. Savaşı kazandığı içinde otomatik olarak bir kraliçeye dönüşür. Fearghus kendini ona layık görmez, lakin Annywl çok inatçıdır. Savaşı kazandıkları gece ikilimiz damgalanır. (Anne babaları kadar abartmazlar.) Sabahında, Fearghus inine geri döner. Aradan bir yıl geçer. Anywyl hala kocasına geri dönmemiştir. Bunun üzerine Kraliçe, deli gelinini oğluna geri dönmesi için tehdit eder. Ama bizim deli kız hiçbir şeyden korkmaz. Hatta kraliçeye en sinir olacağı sözleri söyler. Yine de kaynanasını dinler ve kocasının inine geri döner. Sonunda ejderhasıyla birlikte inde yaşayıp, işleri oradan yönetmeye karar verirler.

Kişisel Yorumum: Yazarken dayanamayıp, yer yer sıkıştırdığım yorumlarım olsa da asıl yorumumu şimdi yapacağım. Ejderin Aşkını okurken, bir ara sıkıldım. Tam bitti her şey derken yeni bir olay başladı. Kurguda bir şeyler eksik geldi bana. Sonra Annwyl'in tavrı berbattı. Çok, şımarık ve cesur karakter gördüm ama bu kadar patavatsızını görmedim. Kraliçeyi geçti aşırılıkta. Adı tam ona göre olmuş. Kız, cidden kan görmeye bayılıyor. Savaş olsun gider öldürür adamları mutlu olur bu kız. Ejderhalardan korkmaz. Öleceğini bile bile gider saldırır. Ama abisinden korkar. Diyorum ya deli bu kız diye. Sonra Bercelak o kadar heybetli bir savaşçının minik bir kıza yenilmesi de saçmalık abidesiydi. Kardeşlerin atışmaları da olmasa kitap okunmaya değmezdi. Okuyanlar ahım şahım aşk beklemeden orta derece bir beklentiyle okurlarsa memnun kalacaklardır. 


Puanım: Birinci kitap için :5
İkinci Kitap için:6