Hikayemiz bir baloda başlıyor. Baş kahramanımız Sophia, açık yürekli, iyi eğitimli, Amerikalı zengin bir varis. Ailesinin tek istediği de soylu bir koca bulup evlenmesi. Sophia annesini koca seçimini yapacak olanın kendisi olması konusunda ikna ediyor. Ve gözü ilk gördüğü andan itibaren yakışıklı ama tehlikeli dük James'e kayıyor. James'in tehlikeli olduğunu öğrenmesine rağmen onunla yakınlaşmaktan kendini alamıyor. Diğer yandan James ailesinin borçlarını kapatmak için zengin biriyle evlenmek zorunda. Bu kişi de bizim tatlı Sophia'dan başka değil. James başta Sophia yerine annesinin çekip çevirebileceği, iyi huylu bir kızcağız arıyor. Lakin Sophia'nın cazibesine kapılıp gidiyor. İkilimiz evlenince işler değişiyor. Sophia kendini bir aşk evliliğe yaptığına inandırıyor. Daha doğrusu kendisi James'e sırıl sıklam aşık. Ama aşkı karşılıklı değil. Sophia oyunu James'in kartlarıyla oynuyor ve sonunda her zamanki gibi aşk kazanıyor. Daha fazla detay verip heyecanı kaçırmadan yorumuma geçeyim.
Sophia atılgan, tatlı ve cesur bir kızdı. Diğer yandan James kendi bunalımından çıkamamış, karısına aşık olmaktan korkan, her şeyin elinin altında olmasına alışmış her zamanki soylu erkeklerdendi. Gerçi James beni diğer soylular kadar uyuz etmedi. Bunun nedeni ikilimizin evlenene kadar gerçekten büyük bir aşk yaşaması. Evlendikten sonra Sophia'yı terk etmesi bana çok dokunmuştu. Yine de James aslında o kadar zavallı geldi ki ona kızamadım bile. Annesi onu dolaba kilitlermiş, babası döver söver kötü davranırmış. Ne yapsın zavallı? Sevgi nedir bilmiyormuş. Sophia'yı görünce her şey değişiyor. O da bu değişimden korkup olanların sadece şehvetten ötürü olduğuna kendini inandırıyor. Kitap genel olarak benim Sophia'ya ''Yürü be kızım!'' James'e ise ''Vah vah!'' dememle geçti bitti. Çabuk bitti beni sardı. Kitaptaki çeviri hatalarını görmezden gelirsek ortalamanın üstünde okuduğunuza değecek bir kitap. Tarihi roman severler kaçırmasın bu seriyi.
Puanım: 8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder